Türkiye’de bir köydeki „seks grevi“nden söz eden küçük bir gazete haberi Veit Helmer’e üçüncü uzun filmi olan Absurdistan’ı çekmesi için ilham vermiş. “Absurdistan” gerçekliğin kıyısında, şiirsel, sürrealist bir yer. Beşik kertmesi olan Aya ve Temelko heyecanla ilk gecelerini beklerlerken köydeki çeşme bozulur ve köye su gelmez olur. Köyün tüm kadınları, çeşmeyi tamir etmek üzere, kahvede pineklemeyi tercih eden erkekleri harekete geçirmek için greve başlarlar. Köye su gelene kadar erkekleriyle sevişmeyeceklerdir. Elbette Aya da onlarla birliktedir.
Veit Helmer ve 16 farklı milletten oluşan oyuncu topluluğu mükemmel bir komedi filmi ortaya çıkarmış. Sundance Film Festivali’nde film seyircilerden büyük ilgi görmüştür.

"Ara" birçok anlama gelebilir: Mesafe, uzaklık ya da süreksizlik. Ara bir yer de olabilir. Ara, birbirini seven ama aldatan, ölesiye kıran ama bırakamayan dört kişinin hikayesini anlatıyor.1 Çekici bir kadın olan Gül ile sevgilisi iş adamı Ender arasında ihtiraslı bir ilişki vardır. Selda ve Veli çiftinin ilişkileri ise tersine, iyi gitmekte olan evliliklerine rağmen, aralarında bir "ara"yı hep korudu. Geçmişleri ve çalkantılı ilişkileri, sırları ve mecburi yalanları arasında, tam anlamıyla “arada” kalmış insanların hikayesini anlatan bir film "Ara".

Erden Kıral’ın başyapıtı, 1978-1979 yılları arasında çekimini tamamladığı ve sıkıyönetim tarafından yasaklanan, daha sonra ise kimliği belirsiz kişilerce çalınan filmi “Bereketli Topraklar Üzerinde“, festivalde seyircilerle buluşacak. Film iş bulmak için Çukurova'ya gelen üç arkadaşın, buldukları işlerde tutunamayıp çöküşe giden hikayelerini konu ediyor. Orhan Kemal’in ünlü romanından uyarlanan filmin başrollerinde Tuncel Kurtiz, Erkan Yücel, Nur Sürer ile Osman Alyanak rol alıyor.

50’li yaşların ortasındaki Hanna’nın bitmek tükenmek bilmeyen bir hayat enerjisi vardır. Çok fazlasını değil, herşeyi istemektedir. „Tanrım, bu hepsi olamaz. Daha fazlası olmalı“ diyerek Tanrı’ya ona yeni heyecanlar sunması için yalvarmaktadır. Her ne kadar kaderin kötü oyunlarına maruz kalsa da Hanna ayakta kalmayı beceren bir kadındır. Hayatının aşkını ararken bit pazarında çalışan genç Gansar’ın kollarına düşer. Hanna aradığı aşkı bulduğunu zannetse de aslında bu da yalancı bir aşktır.
Bernd Böhlich bu traji komediyi „So’ne kleine Frau (Küçük Kadın)“ adlı şarkıdan ilham alarak çekmiş. Tezcanlı Hanna rolünü de kendisi yazmış. Katharina Thalbach’ın muhtesem oyunculuğunun yanında Birol Ünel de ateşli aşık olarak karşımıza çıkıyor.

1961 Türkiye'si. Otomobil endüstrisinin verdiği bir davette, Türkiye'nin kendi arabasını üretebilecek güce sahip olduğuna inanan Cemal Gürsel, Cumhuriyet Bayramı'na kadar tümüyle yerli üretim bir otomobil yapılmasını emreder. O gün orada bulunan 23 mühendis bu emri “Türk insanının makûs talihine karşı bir meydan okuma” olarak algılarlar ve derhal işe başlanır. Zaman çok dardır. Türkiye’nin ilk yerli otomobili olacak eserin adı da konmuştur: “Devrim”.
Bugün çoğumuzun bilmediği, bilenlerin de “benzini bitip yolda kalan araba” olarak eksik bildiği dramatik bir hikayenin filmi...
Devrim Arabaları’nı üretme görevini üstlenmiş 23 mühendisin, kariyerlerini ve aile hayatlarını riske atarak girdikleri macerayı, zamanla, yoklukla, politikayla, karşılarına çıkan sayısız engelle mücadelelerini anlatıyor. 6 haftada çekilen film tarihin kapılarını aralıyor...

"Dinle neyden kim hikâyet etmede / ayrılıklardan şikâyet etmede." Mevlana’nın Mesnevî’si bu sözlerle başlar. Yönetmen Jacques Deschamps filmini, doğumunun 800. yılı anısına Mevlana'ya ithaf etmiş.
İstanbul, yıl 1798. Osmanlı paşası Dede Efendi karısını kaybetmiştir. Bundan sonraki hayatını genç Halil Can'la birlikte derviş olmaya, Mevlana'nın öğretisini izlemeye adamıştır. Bu sırada Napoléon Bonaparte Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası olan Mısır'a saldırmayı planlamaktadır. Dede Efendi, bazı vekiller ve Dede Efendi'nin de dostu olan bazı Fransız diplomatlar yaklaşan harbi diplomatik yollarla önlemeye, iki devlet arasındaki ilişkileri düzeltmeye çalışmaktadırlar. Gayrı resmi olarak sürdürülen bu çalışma, Sultan III.Selim’in kız kardeşi Beyhan Sultan’a ait Sahilsaray’da gerçekleştirilmektedir. Bu tarihi olaylar esnasında, rahatsızlanan Dede Efendi'ye diplomatik müzakereler sırasında eşlik eden Saray Tabibi Halil ile Beyhan Sultan’ın yardımcısı Gülnihal Kalfa arasında bir yakınlık yaşanmaktadır.
Politika, mistisizm ve aşkla donanmış harika bir tarihi dram.

1961 yılında Doğu Almanya’dan firar eden beş kişilik Striesow ailesini sonunda huzurlu günler beklemektedir. Fakat anne Irene kendisinin Batı Almanya’da hiç emin ellerde olmadığını hissetmektedir. Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkacağına inanmaya başlar. Bu kadarı yetmezmiş gibi, sadık eşi Dieter’in de bir sevgilisi olduğundan kuşku duymaktadır, hatta emindir. Evliliklerinde yaşadıkları sorunlar o kadar artar ki, küçük kızları Wasa bile “ölmektense boşanmak iyidir” diye düşünmeye başlar. Wasa, kardeşleri Ute ve Flori ile bir plan yapar.
Katharina Schubert, Oliver Stokowski ve Axel Prahl gibi değerli Alman oyuncuların rol aldığı mükemmel bir nostaljik film...

Jerichow’da, kuzey Almanya’nın tenha bir şehrinde, kader üç insanı biraraya getirir. Çok fazla konuşmayan asker Thomas Ali’yle tanışır. 45 tane döner büfesi olan Ali’nin iki derdi vardır: Büfelerinde çalışanların onu dolandırmadıklarını kontrol etmek ve karısı Laura’ya cep telefonundan ulaşamamak. Bu, Ali’yi kıskançlıktan çıldırtmaktadır. Çekici sarışın Laura Thomas’ın ilgisini çekmeyi başarır. Aralarında imkansız bir ilişki başlar...
Christian Petzold aşk, para ve ihanet ücgenini minimalist bir sekilde anlatan bir dram çekmiş. Kahramanlarının karşılık görmemis özlemlerini tek tek gözler önüne sermeyi başarmış.

“Zorlanmanın ve iradenin imparatorluğuna hoş geldiniz: 230 km boyunca yüzme, bisiklete binme ve koşma.” Andreas Niedrig beyninde uyuşturucunun yarattığı hissi ancak bu şekilde yakalayabiliyor. 90'lı yılların ortalarında katıldığı "Ironman Europe" triatlonunda yeni başlayan sporcular arasında tüm zamanların en iyi derecesini başarırken, kimse Andreas Niedrig'in aslında "hayatı" için koştuğunu bilmiyordu.
Adnan G. Köse ilk filminde Andreas Niedrig'in uyuşturucu bağımlılığından triatlon atletliğine uzanan hayat hikayesini anlatıyor.

"İnsan kuş gibi uçabilir mi?" - 20 yaşındaki Kürt genci Şivan suç işlemedikleri takdirde insanların kuşlar gibi uçabileceklerine inanıyor. Güneydoğu Anadolu'daki sakin hayatı birdenbire cehenneme dönen Şivan Almanya'ya mülteci olarak gelir. Devlet ve Kürt gerillası arasında kalan Şivan 'ı Almanya'da da gelişmiş bir ülkede insanın başına gelebilecek tipik sorunlar beklemektedir.
„Mülteci"de Reis Çelik oldukça insani bir bakışla dünyanın önemli sorunlarından mülteci konusunu beyazperdeye taşıyor. Çekimleri Anadolu'da, Köln'de ve Nürnberg'de yapılan film Budapeşte Film Festivali'nde "En İyi Film" ödülüne layık görülmüştür.

Film küçük bir köyde başlıyor ve günümüz Türkiye’sinde görüntüsel anlamda nefes kesen bir yolculuğa çıkıyor. Meryem adında genç bir kız tecavüze uğrar. Aile namusunu temizleme görevi Meryem’in akrabalarından Cemal’e verilir. Cemal Meryem’le kimsenin bilmediği bir yere gitmeli ve orada Meryem’i öldürmelidir. Son anda Cemal’in vicdanı ve içinde yasadığı kuşkular ağır basar. Meryem’i öldürmez. Köye geri dönmeleri mümkün değildir. İkisi amaçsız bir şekilde dolaşmaya başlarlar. Yolculukları esnasında farklı maceralar yaşarlar; sürprizlerle karşılaşırlar ta ki İstanbul’daki hayatından ‘kaçan’ üniversite profesörüyle tanışana kadar. Üçü beraber hayatlarını tamamen değiştireceğe benzeyen bir yolculuğa başlarlar.
Festival konuğumuz Zülfü Livaneli’nin onuruna geçen sene festivalimizde “Seyirci Ödülü”nü kazanan “Mutluluk” filmini bu sene tekrar gösteriyoruz.
Türkiye’nin en önemli entellektüel isimleri arasında bulunan Zülfü Livaneli aynı zamanda yazar, müzisyen, yönetmen ve UNESCO sözcüsüdür. Filmin gösteriminden sonra Zülfü Livaneli sizlerle Almanca’ya da çevrilen kitabı “Mutluluk”tan bir okuma söyleşisiyle buluşacaktır.

Tüccar Mihram. müşterilerinin istekleri ne olursa olsun, onları temin edebilmektedir. Bunu nasıl becerdiği ise bir sırdır. Mihram küçük işlerle büyük paraların kazanılmadığını, küçük balıkların büyükler tarafından yutulduğunu bilmektedir. Kendisine başka bir iş için verilen oldukça yüksek bir parayı, amcası Fazıl’ın desteğiyle, kendi ticari projeleri için kullanmayı düşünür. Fakat Mafya da bu işle ilgilenmektedir ve her şeyin bir bedeli vardır...
Ben Hopkins'in trajikomik ticaret hikayesi global pazar ekonomisinin acımasızca işleyişini sergiliyor.

Savcı Yusuf’un oğlu Emre, bir çatışmada öldürülünce Savcı, uğradığı duygusal değişim nedeniyle oğlunun evde bıraktığı “Özgürlük” afişlerini sokaklara asmaya çıkar. Askerler tarafından yakalanır, hapse atılır. Cezaevinde, kıskançlık nedeniyle cinayetten hapsedilmiş olan arabacı Bayram'la tanışır. Her ikisi de idam cezasıyla yargılanmaktadırlar. Bu arada devletin kendisine tayin ettiği avukat, Bayram’a cellatlık yapmayı teklif eder. Bayram cellat olmayı kabul ederse cinayet soruşturmasından kurtulacak ve özgürlüğüne kavuşacaktır.
Haksız yere tutuklanmış iki adamın heyecanlı ve şaşırtıcı, dostlukla başlayan ve ibretlik bir acıya dönüşen yaşamlarının öyküsüdür.
Yılların star oyuncusu Kadir İnanır baş rolde çok başarılı oyunculuk sergiliyor.

Göçebelerin imparatorluğunda bir aşk hikayesi: Kazak Temür yeni bir hayata başlamak üzere Kırgızistan'da Tien Shan dağlarının ortasındaki babasının köyüne gider. Nerdeyse terk edilmiş bu köyde sadece yaşlılar, birkaç kadın ve çocuk yaşamaktadır. Temür burada 18 yaşındaki Amira ile tanışır. Amira mücahit savaşçısı olan kocasının geri dönmesini beklemektedir. Cemaatinin geleneklere sıkı sıkıya bağlı oldugu bu köyde Amira kendisini kötü bir evliliğin tutsağı gibi hissetmektedir. Temür'le bu tutsaklıktan kurtulacağına inanır. Birbirlerine duydukları aşk dağları, stepleri aşmalarına yeni şehirlerde yeni hayat kurmalarına yardımcı olur.
Marie Jaoul de Poncheville Cengiz Aytmatov'un "Cemile" adlı romanını beyaz perdeye aktarmış. Filmdeki mistik manzaralar ve otantik karakterler büyüleci bir eser ortaya çıkarmış.

Zamansız ve mekânsız bir öykü… Düzeni yekten bozulmuş bir köye, köy köy dolaşan bir seyyahın, Zekeriya’nın gelişiyle ve beraberinde getirdiği sırlarla başlar film. Zekeriya'nın anlattığı öyküler Zekeriya'nın o an için bulunduğu köye uyarlanmakta ve öykü kahramanlarını ise o köyde yaşayan kişiler oluşturmaktadır. Zamanla gerçekle öykü birbirine karışır. Zekeriya yeni geldiği, dünyanın tüm günahlarını kendine yük etmiş bu köyde anlattığı öyküyle birlikte engellenmesi olanaksız bir devrime neden olur.
Zekeriya, suçsuzları kurtaran kötülere ise uğursuzluk getiren Ulak İbrahim'in öyküsünü, öykünün saflığı bozulmasın diye, yalnızca çocuklara anlatmaktadır.
Ulak, "Babam ve Oğlum" filmiyle sinemada kendine has bir üslup oluşturan genç yönetmen Çağan Irmak'ın filmidir. Çağan Irmak, "Babam ve Oğlum" filmiyle festivalimizde de "Seyirci Ödülü"nü kazanmıştır.

Brandenburg'un küçük bir kasabasında iki genç uyuyan bir evsiz adama saldırırlar. Adamın üstünden değerli birşey çıkmayınca adamı ölesiye döverler, sonra da yakmaya çalışırlar. Gerçek bir hikayeye dayanan filmde beş kişinin olaydan 24 saat önceki hikayeleri anlatılıyor. Meslek eğitimine devam etmeyen Till, şiddet yanlısı Karsten, Steffi, Heinrich ve Günther. Hepsinin ortak noktası içlerinde duydukları korku, sıkılmışlığın verdiği sinir ve siddettir. Yönetmen Christian Klandt'ın bilmek istediği tek sey bu kişilerin şiddetten kaçma eşiklerini unutturan şeyin ne olduğudur.
"Dünya Şehri" toplumumuzda yaşanan acımasız bir gerçekliğin şok edici portresi...

70 yaşına basmak üzere olan Inge kendisini 17 yaşında hissetmektedir. 76 yaşındaki Karl'a sırılsıklam aşık olmuştur. İkili ilk gördükleri andan itibaren birbirlerine tutulmuşlardır. Fakat Inge 30 yıldan beri evlidir. Her ne kadar kocası Werner treniyle onla ilgilendiğinden daha çok ilgilense de Inge Werner'den ayrılmayı hiç düşünmemiştir. Inge artık karar vermesi gerektiğini bilmektedir, fazla zamanı kalmamıştır.
Andreas Dresen bu filminde de tabuları kırma yolunda bir adım daha atmış, daha önce hiç kullanılmayan, yaşlılıkta aşkı ve seksüelligi gösteren kareler kullanmıştır. Bulut 9 sinema sanatının zor konuları işlediği halde başarılı olabildiginin kanıtı olmuştur. Trajikomik romantik film Cannes'da "Coup de Coeur" ödülünü kazanmış ve ilk dünya gösteriminde ayakta alkışlanmıştır.