35 yaşındaki Rupert Kramer, takma adıyla Ratz, Avusturyalı bir bakanın oğludur. Politikayı güçlü babasına karşı çıkabilmek için şiddetle reddetmektedir. Geceler boyunca bilgisayar önünde bir oyun yaratmak için uğraşır. Oyunun amacı babaları yok etmektir. Bir gün gençlik aşkı Mimi’den bir telefon gelir, Ratz’in Mimi’ye acilen yardım etmesi gerekmektedir. New York’a gelmiş bu üç ailenin kaderleri Ratz’ın, ailesinin Nazi geçmişiyle yüzleşmesi anlamına gelen bir hikayeyle birbirine bağlıdır.
„Çalışan Adamın Ölümü“ adlı belgeseliyle tanınmış Avusturyalı yönetmen Michael Glawogger Josef Haslinger’in romanını sinemaya uyarlayarak bir toplumu grotesk ve komik yönleriyle resmetmeyi başarmış.

Ina Weisse bugüne kadar sinema dünyasında adını „Karlar Ülkesi“, „Bulutların Bilgeliği“ gibi filmlerdeki oyunculuğuyla adını duyurdu. Şimdi ise etkileyici bir uzun filmle yönetmen olarak karşımıza çıkıyor.
Mimar Georg Winter istemeyerek annesinin cenazesine katılmak üzere 20 yıldan beri gitmediği köyüne geri gider. Vasiyetin açıklanma süreci, Georg’un gençlik aşkı Hannah ve uzun zamandan beri içinde bastırdığı sorunlar Georg’u geçmişiyle yüzleşmek zorunda bırakır. Köyün çığ düsmesi sonucu dünyayla alakasının tamamen kesilmiş olması Georg’a hiçbir kaçış yolu bırakmaz.
Ina Weiss’in ilk filmi Uluslararası Hof Film Günleri’nde en çok ilgi gören aile dramlarından biri olmuştur.

"Allah'ın emri, peygamberin kavliyle, kızınızla evlenmek istiyorum." Yanıt her ne kadar "evet" olsa da, evliliğin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini asıl belirleyen, kahve falında ne çıktığıdır. Bu sempatik Alman - Türk komedisinde birbirinden farklı beş karakter kültürel ve ailevi zorluklara rağmen "evet" demek istiyorlar.

Irak Savaşı sırasında yaşanmış gerçek bir aşk hikayesi. İstanbul'da film setinde tanışan Türk oyuncu Ayça ile Iraklı Kürt oyuncu Hama Ali'nin hikayesi. Çekimlerden sonra ikisi de kendi dünyalarına geri dönerler: Ayça İstanbul'da Hama Ali ise Irak'ta yaşamaktadır. Savaşın patlamasıyla Hama Ali Irak'ta kalır. Bekleyiş onlar için işkenceye dönüşmüştür. Ayça beklemekten vazgeçer ve Hama Ali'ye ulaşmak üzere macera dolu ve tehlikeli bir yolculuğa koyulur.
Filmin ilgi çekici özelliklerinden biri başrol oyuncularının gerçek yaşamlarını beyazperdede oynuyor olmaları. Romantizm ve şiirsellik dolu bir aşk filmi.

Hayat (14), babası ve yatalak dedesi ile birlikte, İstanbul Boğazı'na açılan bir dere ağzına kurulmuş, derme çatma ahşap bir evde yaşamaktadır. Boğaz, güzel olduğu kadar da karanlık ve tehlikelidir. Babası ailenin yaşamını sağlamak için bir yandan küçük teknesiyle bu sularda balıkçılık yaparken, diğer yandan da birtakım yasadışı işlere girip çıkmaktadır. Baba, büyük gemilerdeki denizcilere eğlenmeleri için kız ayarlamaktadır. Hayat, bu zorlu, sert ve acımasız dünyada babasının ve dedesinin tek güneş ışığıdır. Ödenmesi olanaksız bir borcun altına giren babanın sahip olduğu tek değerli varlık kızı Hayat'tır. Yaşama sıkı sıkıya sarılan Hayat, bu zorlu, dünyadaki adaletsizliklere karşı cesaretini, dayanıklılığını ve umudunu yitirmez.
Reha Erdem bu filminde küçük bir kızın yaşam mücadelesini anlatan bir dramı konu etmiş. Yoksulluk, fahişelik ve şiddet bataklığının içine dalmayı başarmış.

Yunan mitolojisini andıran bir kıyamet öyküsü: Aile reisi Uranos karısı ve çocuklarıyla birlikte Fas’da, çölden geçerek kaçmaktadırlar. Uranos’un verdiği beylik kararları oğlu Kronos kınamaktadır. Yavaş yavaş Kronos babasından nefret etmeye başlar. Bu sırada kız kardeşi Rhea ile birbirlerine sınırları aşan hisler duymaya başlarlar.

Dokuz yaşındaki bir çocuk hem ağabey, hem baba hem de anne olabilir mi? Bu soruya küçük Ayşe hemen "evet" diye cevap verecektir çünkü ağabeyi Ahmet her şeyi yapabilmekte, hiçbir şeyden korkmamaktadır. Karanlık bir duvar deliğinde yaşayan "Kara Adam" bile onu korkutamamaktadır. Gerçekte Ahmet de küçük bir çocuktur. Ama annesinin ölümünden sonra babaları onları terk edince tüm aile bireylerinin rollerini üstüne almıştır. Ayşe ağladığında onu avutur, saçlarını tarar ve ona masallar anlatır. Birbirlerine sarılıp düşman dünyaya karşı savaşacaklarına dair yeminler ederler.
Atalay Taşdiken ilk filminde duygusal bir hikayeyi çok sade bir şekilde anlatmayı başarmış.

Hapishaneden yeni çıkan hattat Ahmet, arkadaşı Selim’e yardım etmek zorunda kalır. Selim'in acilen paraya ihtiyacı vardır ve planı da hazırdır. Aile mirasında tarihi değeri yüksek 13. yüzyıldan kalma bir Kuran bulunmaktadır. Kuran'ı sattıkları takdirde ellerine bir milyon avro geçecektir. Ahmet hemen birkaç gangster ayarlar. Mafyayla islerin şakaya gelmeyeceğini fark eden Selim daha sonra korkuya kapılır.
Derviş Zaim'in Cenneti Beklerken’den sonra çektiği son filmi olan "Nokta" 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde toplam beş dalda ödül alarak festivalin en çok ödül alan iki filminden biri olmuştur. Nokta'nın kazandığı ödüller arasında "En İyi Yönetmen Ödülü" de yer almaktadır.

Bosna’da her şeyden uzak bir dağ köyü. Bir zamanlar burada yaşanmış olanlar nerdeyse unutulmuş gibi gözüküyor. Fakat insan dikkatli baktığında Balkanlar’da yaşanan savaşın bıraktığı derin izleri kolayca görebiliyor. Köyde yaşayan altı kadın: Kocalarını kaybetmiş, evleri harabeye dönüşmüş. Bir inşaat firması kadınların elindeki tek varlıkları olan küçük toprak parçalarını satın almak istiyor. Genç yönetmen Aida Begić , filminde “karda bıraktığımız izler nelerdir?” sorusunun cevabını arıyor. Yönetmen ilk filminde etkileyici, otantik bir çalışma ortaya çıkarmayı başarmış. Filmin seyirciye ulaştırdığı sakinlik ve detaylarda gösterdiği dikkat, Cannes Film Festivali’nde “Eleştirmenler Büyük Ödülü“nü kazandırmıştır.

Siyasi hükümlü Yusuf hapishaneden çıktığında hasta ve kuvvetsizdir. Yaşamının son anlarını, doğum yeri olan, Doğu Karadeniz'de Gürcistan sınırına yakın köyde geçirmeye karar verir. Köyde onu sadece yaşlı annesi ve çocukluk arkadaşı Mikail karşılar. Yusuf Mikail’le gittiği meyhanede çalışan güzel Eka'yla tanışır. Eka Yusuf'u alıştığı hayatın tamamen dışına çıkarır.
32 yaşındaki genç yönetmen Özcan Alper etkileyici görüntülerle filminde demokrasi ve aşk için savaşmayı anlatıyor.